LİSENİN İLK YILI
Lisenin İlk Yıllarında Kaybolmak ve Kendini Bulmak
Lisenin kapısından ilk adımı attığım günü dün gibi hatırlıyorum. Üzerimde yepyeni bir forma, içimde ise tarifsiz bir heyecan ve korku vardı. Ortaokulun güvenli, tanıdık koridorlarından çıkıp bambaşka bir dünyanın içine girmiştim. Herkes daha olgundu sanki; bakışları, yürüyüşleri bile “büyümüşüz artık” der gibiydi. Ben ise hâlâ çocukluktan kalma bir saflığın içindeydim.İlk zamanlar neye nasıl tepki vereceğimi bilemeden yaşadım. Sessiz kaldım çoğu zaman. Yeni insanlara alışmak, öğretmenlerin tarzına uyum sağlamak, artan ders yüküyle baş etmek... Tüm bunlar bir araya gelince kendimi kaybolmuş hissettim. Sınıfta herkesin bir “grubu” vardı sanki, ben ise boş bir sandalyeydim; nereye konulsam oraya ait olmaya çalışıyordum.Ama zamanla, o belirsizlik yerini tanıdıklığa bırakmaya başladı. Bazı öğretmenler beni anladı, bazı arkadaşlar bana kapı araladı. En çok da kendimi tanımaya başladığımda işler değişti. Hangi derste daha çok heyecanlandığımı, kimlerle yan yana olduğumda kendim gibi hissettiğimi, neye öfkelendiğimi ya da neye güldüğümü fark ettim. Lisenin ilk yılları bana büyük kararlar aldırmadı belki ama küçük farkındalıklar kazandırdı; ki bence asıl dönüşüm oralarda başlıyor.
Geri dönüp baktığımda, o başta “kaybolmuşluk” sandığım şeyin aslında büyümenin ilk adımı olduğunu görüyorum. Kendini keşfetmek, bazen kaybolmayı da gerektiriyor. Lisenin ilk yılları tam da bunun özeti oldu benim için: yolumu bulmadan önce, biraz savrulmam gerekti.
NİLSU ÜSTÜN 9 A
Yorumlar
Yorum Gönder